Üzerinde barkodu olan ilk ürün Wrigleys marka sakızdır.
Venus saat yönünde dönen tek gezegendir.
Virginia woolf kitaplarının çoğunu ayakta yazmıştır.
Yarım kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar.
Yataktan düşerek ölme olasılığı iki milyonda birdir.
Yazar Rudyard Kipling sadece siyah mürekkep kullanırdı.
Yeni Zelanda, dünyadaki her türlü iklimin yaşandığı tek ülkedir.
Yetişkin bir ayı, bir at kadar hızlı koşabilir.
Yetişkin bir insan günde ortalama olarak 23 bin kez nefes alır.
Yıllara göre ortalama alındığında, her sene eşekler tarafından öldürülen insan sayısı uçak kazalarında ölenlerin sayısından daha fazla.
Yunuslar bir gözleri açık uyurlar.
Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
Zürafalar 35 cm uzunluğunda siyah bir dile sahiptirler.
Zürafalar yüzemez. Yüzse bile kesin boğulur
Zürafaların ses telleri yoktur.
*****************************************************************
****OKUYALIM LÜTFEN ****
**Beş yaşında idim. **
Babaannem rahmetli,pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere
düştü.Babaannem eğildi,aramaya
başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya
çalışıyor. Çocukluk işte,'aman babaanne dedim. Bir
pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya,yorulmaya
değer mi?' Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı,
öfkeyle doğruldu. ''Sen oturduğun yerden ahkâm
kesiyorsun, '' dedi. 'Hiç pirinç üretilirken gördün mü?
İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç
tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği,
çilesi var biliyor musun?'
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
*********
*Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.
Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim.
Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir
iğne görüp de eğilip almazsa,bütün uygarlığa karşı
ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin
üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.
**********
*On dokuz yıl evveldi.**
Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
Sabahleyin, traş olmak için lavaboya
gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
Lütfen diyordu, traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın.
Yanda bir kutu var,oraya bırakın. Bir tek jiletle
dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya
denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde.
İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İste o
ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe
gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor,gelen
turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu. *
**********
*İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar,
televizyonlar, bir haberi duyurur.
Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.**
Okumadığınız,ilgilenmediğ iniz, kullanmadığınız ne
kadar kitap,dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj,kutu varsa,
velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun.
İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun. *
***********
*Japonlar son derece sade, basit,yalın mütevazı
yasayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile
dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş ,
hayatın manasını anlayamamış , zavallı kimselerdir.
Böyleleri ile, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne
kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi bir
darboğazdan geçiyor. İç borçlar,dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve
tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren der,
Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları
son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey
yemeyeceğim. Su üstümdeki elbiseden başka elbise
giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir
israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün
borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün
kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye
gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını
gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...
*Gerekmediği halde elektriği yakmakla, Suyu
kapamadan bos yere akıtmakta, Gece çamurlu
ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, Yemek
yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de
zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
*Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle
örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,
İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.
Bir mıh bir nalı kurtarır. Bir nal bir atı ,
bir at bir komutanı,
bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..
Maddi durumumuz ne olursa olsun,
ister zengin olalım,
ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak
zorundayız. Bunda parayı da,
maddiyatı da aşan büyük
bir edep ve incelik vardır.